Yeni Araştırmalar, Ne Kadar Yaşayabileceğimizin Bir Genetik Sınırı Olduğunu Söylüyor

Yeni Araştırmalar, Ne Kadar Yaşayabileceğimizin Bir Genetik Sınırı Olduğunu Söylüyor

İNSANLIK DÜZEYİ

İnsan ömrü ve fiziksel yetenekler için bir sınır var ve multidisipliner bir araştırmacı ekibi, zaten bu eşiğe ulaşmış olabileceğimizi söylüyor. Maalesef, aşmamız mümkün olmayabilir. Kişinin yaşı, boyu ve fiziksel kabiliyeti için maksimum genetik ve biyolojik sınırda olduğumuz işaret edilmekte.

120 yıldan fazla tarihi bilgiyi kapsayan bu araştırma, kısa süre önce Frontiers in Physiology dergisinde yayınlandı. Bu eşiğin üstesinden gelmek yerine, mevcut eşiğe ulaşmaya çalışan insan oranında bir değişiklik olması bekleniyor. Kısacası, daha fazla insan yaşam beklentisini en yüksek seviyeye ulaştıracak, ancak bunu aşamayacak.

Fransa‘daki Paris Descartes Üniversitesi’nden araştırmacılar Jean-François Toussaint ve Adrien Marck, “Geliştirilmiş bir beyin, yetişkin boyu, ömrü ve fiziksel performansı içeren insan potansiyelinin çok uzun vadeli evrimsel parametrelere bağımlı olduğunu” söyledi. 

Dahası, antropojenik faktörlerle veya çevre üzerindeki etkimizle birleştiğinde, bu eşik bile düşüş görüyor olabilir. “Tüm insan biyobelirteçleri (böbrek filtrasyonu, solunum sayısı, ömrü, vb.) hem genetik yatkınlıklara hem de çevresel parametrelere bağlıdır, risk faktörleri muhtemelen işlenen her organizmanın  performansını sınırlamaktadır” diye açıklıyor Toussaint ve Marck. “Olumlu bir ortam, işlevsel kaliteyi daha fazla tercih ederken, artan kısıtlamalar onu sınırlıyor.”

GENETİK SINIRLARI AŞABİLİR MİYİZ?

Yeni çalışma, özellikle de ömrü söz konusu olduğunda, insanlığın sınırlarına ulaştığı sonucuna varılan ilk şey değil. Eylül ayının başında, Hollanda araştırmacılarından biri, azami insanlık yaş sınırını 115 yıla kadar sabitleyen bir çalışma yayınladı.

Toussaint ve Marck, insanların hayatını uzatma çabalarının farkındalar. Aslında bu projeleri “sağlıklı zamanlarımızı” uzatmak için çalışanlar ve yalnızca insan ömrünü uzatmak isteyenler olmak üzere iki tür halinde gruplandırıyorlar.  Açıklamalarına göre, sağlıklı yaşam süresini uzatan araştırmacılar, yaptıkları çalışmada sunulan genetik kısıtlamaların farkındalar.

“Bununla birlikte, yakın gelecekte insanlar 200 yıl, 500 yıl veya daha fazla yaşayabileceği fikrini destekleyen topluluğu düşünürsek, bu kişilerin genellikle biyolojik ve çevresel kaygılar olmadan matematiksel hesaplar yaptıklarını söyleyebiliriz.  Ayrıca, bireyler ve çevreleri arasındaki etkileşimlerin karmaşıklığını ya da çok seviyeli etkileşimleri de hesaba katmayan indirgemeci yaklaşımlar var.” dediler.

Buna rağmen, uzun ömürlülük araştırması oldukça olumlu sonuçlar vermektedir. Kuşkusuz, bunların bir kısmı için hala çok erken. Potansiyel olarak keşfetmeye değer diğer bir fikir, bazı genetik mutasyonlar gibi yaşlanmayı tetikleyen faktörleri toplayan gen düzenleme araçlarının kullanılması.

Toussaint ve Marck bu konuda şunları söylemişti: “Birçok kişi, CRISPR / Cas9 gibi gen düzenleme teknikleri tarafından sunulan yeni imkânları hayal ediyor. Bununla birlikte, bunlar çok sayıda biyolojik ve etik soruyu gündeme getirmekte. Mevcut yan etkileri önlemek ve biyolojik sistemlerimizi gerçekten düzenlemek veya güvenli bir şekilde kullanmak için bu teknolojiyi gerçekten geliştirebilir miyiz? “

“Güvenilirliği düzenleme konusunda ilerleme kaydetsek bile, CRISPR / Cas9’u  kullanmak hala karmaşık olacak. Ve uzun vadeli etkileri sadece uzun vadeden sonra bilinebilir “dediler. 

Bu, okurun ufacık ilerleme duygusunu sonsuza dek yaşatabilir. 

Çevresel faktörlerin insanlığın sınırını belirlemeye katkıda bulunması bu sınırı daha da zorlayabilir. “Böyle bir işlemi tersine çevirebiliyor muyuz ve nasıl? Açıkçası, tehlikedeki durumlarda kolaylıkla tersine çevrilemeyen şeylere baktığımızda biraz zaman alacaktır, “diye belirtti Toussaint ve Marck. “Zaman ölçeklerini, sadece CO2 ve onu oluşturan küresel ısı ya da deniz seviyesindeki değişiklikleri göz önüne alırsak, bu etkiler binlerce yıl sürecektir.” dediler.

Ve ikisi: “Eğer iyimser kalırsak ve insanların antropojenik faaliyetlerinin (iklim ve diğerleri) büyük zararlı etkilerini tersine çevirmenin hala mümkün olduğunu düşünürsek, ortalama yaşam süresi artabilir” şeklinde ekledi.

Kaynak: 1